Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Zaten bir üyeliğiniz mevcut mu ? Giriş yapın
Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Üyelerimize Özel Tüm Opsiyonlardan Kayıt Olarak Faydalanabilirsiniz
Trabzonspor Başkanı Ertuğrul Doğan Kimdir ?
Futbol dünyası, sadece saha içindeki yeteneklerin değil, saha dışındaki akıl oyunlarının, stratejik hamlelerin ve vizyoner liderlerin de sahnesidir. Türkiye Süper Ligi’nin köklü çınarlarından Göztepe’nin yönetim koltuğuna oturan ve Türk futbolseverlerin dikkatini üzerine çeken Rasmus Ankersen, bu tanımlamanın hakkını fazlasıyla veren bir isim. Danimarka’nın soğuk ikliminden çıkıp küresel futbolun en sıcak noktalarında devrim niteliğinde işlere imza atan Ankersen, sadece bir kulüp başkanı değil; aynı zamanda bir yazar, bir düşünür ve modern futbolun kodlarını yeniden yazan bir stratejisttir. Peki, İzmir’in sarı-kırmızılı camiasının dümenine geçen bu İskandinav futbol adamı aslında kimdir ve bugüne kadar hangi başarılara imza atmıştır?
1983 yılının Eylül ayında Danimarka’nın Herning şehrinde dünyaya gelen Rasmus Ankersen’in hikayesi, aslında yarım kalmış bir hayalin küllerinden doğmuştur. Pek çok çocuk gibi onun da en büyük tutkusu yeşil sahalarda top koşturmaktı. FC Midtjylland formasıyla profesyonel arenaya adım attığı o ilk gün, kariyerinin hem başlangıcı hem de sonu oldu. İlk maçında yaşadığı talihsiz ve ciddi diz sakatlığı, onun futbolculuk kariyerini henüz başlamadan bitirdi. Ancak bu travmatik olay, Ankersen’in futbolla olan bağını koparmak yerine daha da güçlendirdi; sadece şekil değiştirmesine neden oldu.
Saha içinde fiziksel olarak var olamayacağını anlayan Ankersen, zihinsel olarak oyunun en tepesine çıkmaya karar verdi. Henüz çok genç yaşta teknik direktörlük lisansı için çalışmalara başladı ve sakatlandığı kulübün altyapısında, özellikle 17 yaş altı takımında antrenörlük yaparak oyunun taktiksel yönünü keşfetti. Bu süreç, onun sadece futbolu değil, “başarı” kavramını da sorgulamasına yol açtı.

Antrenörlük deneyimlerinin ardından Ankersen, alışılagelmişin dışında bir yol izledi. “Yetenek nedir?”, “Başarı tesadüf müdür?” ve “Neden bazı coğrafyalar belirli sporlarda diğerlerinden üstündür?” gibi soruların peşine düştü. Bu merakı onu küresel bir yolculuğa çıkardı. Etiyopya’nın koşucularından Brezilya’nın futbolcularına, Rus tenisçilerden Jamaikalı sprinterlara kadar dünyanın en verimli “yetenek madenlerini” yerinde inceledi.
Bu seyahatlerden ve gözlemlerden damıttığı bilgilerle edebiyat dünyasına adım attı. Kaleme aldığı eserler, spor yönetimi ve kişisel gelişim raflarında “bestseller” oldu. “Altın Madeni Etkisi” (The Gold Mine Effect) adlı kitabında yeteneğin doğuştan gelmediğini, doğru ortamda işlendiğinde parladığını anlattı. “Cennette Açlık” (Hunger in Paradise) eserinde ise başarının getirdiği rehavetin tehlikelerine dikkat çekerek, zirvedeyken bile aç kalabilmenin formüllerini sundu. Bu entelektüel birikim, onun iş dünyasında ve spor camiasında “yüksek performans uzmanı” olarak anılmasını sağladı. CNN ve Sky gibi uluslararası medya devleri, onun analizlerine ve öngörülerine sıkça yer verdi.
Ankersen’in kariyerindeki en büyük kırılma noktası, İngiliz iş insanı ve profesyonel bahisçi Matthew Benham ile yollarının kesişmesi oldu. İstatistiklere ve veriye dayalı analize inanan Benham, Ankersen’in “insan doğası ve yetenek gelişimi” üzerine kurulu tezlerinden derinden etkilendi. Bu ikili, futbolda “Moneyball” olarak bilinen, veriye dayalı yönetim anlayışını hayata geçirmek için güçlerini birleştirdi.
Benham’ın sahibi olduğu Brentford FC, bu felsefenin ilk laboratuvarı oldu. 2015 yılında kulübün futbol direktörlüğü görevine getirilen Ankersen, Phil Giles ile birlikte kulübün kaderini değiştirecek bir yapılanma başlattı. Geleneksel scouting (oyuncu izleme) yöntemlerini bir kenara bırakıp, istatistiksel verilerin ışığında keşfedilmemiş, değeri bilinmeyen oyuncuları transfer ettiler. “Değerinin altında al, parlat, sat ve takımı güçlendir” stratejisi tıkır tıkır işledi.
Bu disiplinli ve yenilikçi yaklaşım meyvelerini verdi. Brentford, İngiltere’nin alt liglerinden tırmanarak, 2020-2021 sezonunun sonunda tarihi bir başarıya imza attı. Championship Play-off finalinde Swansea City’i deviren ekip, tam 74 yıl aradan sonra dünyanın en prestijli ligi olan Premier Lig’e yükseldi. Ankersen, bu süreçte sadece saha içi sonuçlarla değil, kulübün kurumsal yapısını modernize etmesiyle de alkış topladı.

Brentford macerası devam ederken, Ankersen kendi evine, Danimarka’ya da bir yönetici olarak döndü. Ortağı Benham’ın FC Midtjylland’ı satın almasıyla birlikte, 2014 yılında kulübün başkanlık koltuğuna oturdu. Burada da benzer bir strateji izledi. Duran topların kullanımından oyuncu beslenmesine, psikolojik destekten veri analizine kadar futbolun her detayını bilimsel bir zemine oturttu. Midtjylland, bu dönemde Danimarka Ligi’nde şampiyonluklar yaşadı ve Avrupa kupalarında adından söz ettiren bir takım haline geldi. Ankersen, 2021 yılına kadar sürdürdüğü bu görevde, bir “kasaba takımının” nasıl global bir marka gibi yönetilebileceğini tüm dünyaya kanıtladı.
2021 yılının sonlarında Brentford ve Midtjylland’daki aktif görevlerinden ayrılan Ankersen, vizyonunu daha da genişleterek Londra merkezli spor yatırım şirketi Sport Republic’i kurdu. Şirketin CEO’su ve kurucu ortağı olarak, futbolda çoklu kulüp sahipliği modelini benimsedi. Bu yapılanmanın ilk ve en büyük adımı, İngiltere Premier Lig’in köklü ekiplerinden Southampton’ın çoğunluk hisselerinin satın alınması oldu. Ankersen’in hedefi, Brentford ve Midtjylland’da edindiği tecrübeleri, daha büyük bir bütçe ve daha geniş bir organizasyonla Southampton’a aktarmaktı.
Rasmus Ankersen ve yönettiği Sport Republic’in rotayı Türkiye’ye çevirmesi, Türk futbolunda büyük bir heyecan yarattı. İzmir’in şanlı tarihine sahip kulübü Göztepe, bu global ağın bir parçası haline geldi. Göztepe’nin çoğunluk hisselerini devralan Ankersen, kulübün başkanı olarak sarı-kırmızılı camiaya yeni bir soluk getirdi.
Ankersen’in Göztepe vizyonu, sadece anlık başarılar veya pahalı transferler üzerine kurulu değil. O, İzmir’de sürdürülebilir, kendi kaynağını yaratan, genç yetenekleri keşfedip dünya pazarına sunan ve sahada modern futbolun gerekliliklerini sergileyen bir yapı kurmayı hedefliyor. Göztepe’nin Süper Lig’e geri dönüş sürecinde ve sonrasındaki yapılanmasında, Ankersen’in “sistem ve süreç” odaklı yaklaşımı belirleyici rol oynuyor. Türk futbolunun alışık olduğu duygusal ve fevri yönetim tarzının aksine, rasyonel, planlı ve uzun vadeli düşünen bir lider profili çiziyor.

Rasmus Ankersen’i diğer futbol yöneticilerinden ayıran en temel özellik, oyuna bakış açısıdır. O, lig puan durumunun bazen “yalancı” olduğuna inanır. Ona göre, bir takım kötü oynarken de kazanabilir veya iyi oynarken kaybedebilir. Önemli olan skorborddaki rakamlar değil, altta yatan performans verileridir. Eğer süreç doğru yönetiliyorsa, sonuçların er ya da geç geleceğini savunur.
Ayrıca “rahatlık” onun en büyük düşmanıdır. Başarının en büyük tehdidinin başarısızlık değil, başarının kendisi olduğunu savunan Ankersen, organizasyonların zirvedeyken bile kendilerini yenilemeleri gerektiğini, aksi takdirde çöküşün kaçınılmaz olduğunu kitaplarında ve konuşmalarında sıkça vurgular. Göztepe yönetiminde de bu dinamizmi ve sürekli gelişim arzusunu görmek mümkündür.
Rasmus Frøkiær Ankersen, sakatlık sonucu biten futbolculuk kariyerini, zekası ve vizyonuyla global bir başarı hikayesine dönüştüren ender karakterlerden biridir. Yazar kimliğiyle teoriyi, yönetici kimliğiyle pratiği birleştiren Ankersen, bugün hem Southampton’ın hem de Göztepe’nin geleceğini şekillendiriyor. Onun hikayesi, bir kapı kapandığında, eğer yeterince cesur ve meraklıysanız, başka kapıların ardına kadar açılabileceğinin en somut kanıtıdır. Göztepe taraftarı, takımlarının başında sadece bir başkan değil, aynı zamanda futbolun geleceğini okuyabilen bir filozof olduğunu bilmenin güvenini yaşıyor. Ankersen’in İzmir’de yazacağı hikaye, sadece Göztepe için değil, Türk futbolunun yönetim anlayışı için de emsal teşkil edecek gibi görünüyor.
Yorum Yaz